Radikal'den Pınar ÖĞÜNÇ çok güzel yazmış, bir kısmından alıntı yaptığım yazının tamamını okumak için tıklayınız.
Facebook denince herkesin dilinde bir 'Ay kaç yıldır görmediğim lise arkadaşımı buldum' var. Bu da genelde Kent şekerleri reklamları didaktik nostajisine yakın bir tonlamayla söyleniyor, Facebook'a laf etmeniz sizi doğrudan hissiz bir yaratık haline getiriyor. Lise diploma töreninizden sonra bir daha asla konuşma ihtiyacı hissetmediğiniz bir kişi ne kadar arkadaşınızdır? Ayrıca bütün bu insanlar Facebook kullanıcısı olduğuna göre internetle haşır neşirler demek. Madem merak ediyorsunuz, bir gün Google'a ismini yazsanız, çalıştığı iş yerinden, üye olduğu bir dernekten, bir yerden bulacaksınız belki. Ama bu sahici bir bulma ihtiyacını elzem kılıyor tabii.
Arkadaş listesinde 282 kişi bulunan bir kişi 282'sine o an ne yaptığını bildirmek, diğer 281'iyle nereden tanış olduklarını ifşa etmek zorunda mı? İki arkadaşımızın aslında tanışıyor olduğunu bir gün konuşurken keşfetsek de acayip şaşırsak, sinema ve müzik zevkimizi bir yerde bira içip fıstık soyarken yapsak...
Bir de tabii senkron sorunu var. Bakıyorsunuz iki arkadaş, Uluslararası Af Örgütü için sosyal sorumluluk bombardımanı bir projede çalışmışlar, biri fotoğrafında bikinili, diğeri margarita kadehinin kenarlarındaki tuzları yalıyor. Ya da meslek hanesine anaokulu öğretmeni yazmış, kırmızı seksi gece kıyafetiyle düzlemi birden değiştiriyor. Bilmem nerede müdür, bilmem ne üniversitesinde akademisyen... Tamam, tabii ki bunlar insani haller, zaten böyle çok yüzlü yaratıklarız, ama işte olmuyor, senkron kayıyor.
Bir de tabii çözemediğimiz vakit aritmetiği var. Hep arkadaşlıktan, arkadaş bulmanın faidelerinden dem vurduk, bir de gün içinde sempatik eklentilerle bir diğerini mıncıklamalar, ısırmalar, sanalından pasta ya da haydari ısmarlamaklar var. Başka hediye paketleri gidebiliyor ya da gün içinde dan diye bir arkadaşınız kendini nasıl bulduğunuzu değerlendirmenizi istiyor. Arkadaşlar birbirleri arasında karşılaştırılıyor, en şahaneleri seçiliyor. Koca koca insanlar, demek eğleniyorlar da, bize ne demek düşer, ama gerçekten bütün bunlara nasıl vakit bulunuyor?
3 yorum:
Oooooo..
Bu tartışmaya çok fena girerim ve derim ki, facebook'un pek cok insanda yarattigi endise anlasilabilir: cunku yillardir itina ile olusturulmus bir hafiza (secilip elenmis hatiralar butunu olarak), incelikle islenmis bir sosyal statu (arkadaslar, iliskiler, farkli ortamlarda farkli maskeler)Facebook'ta kamulastirildiginda ne olur? Insanin sosyal iliskilerinden vucudunun uzuvlarina kadar hepsi parcalanir, paralel bir dunyaya dagitilir, yoruma, sorguya acik kilinir. Birey "bir-ey"ligini koruyamaz hale gelir: Facebook bireyin sosyal "dissemination"idir.
:)
heyecan verici..
Ben size Onat arkadaşımızın yorumunu yazıyorum :)
Facebook bir aldatmaca proje komple sosyal yapıyı inceliyolar, istihbarat teşkilatlarının direk kullanacağı bir şey. Kiminle nerde tanışmışsınız neler yapmışsınız işiniz ne nerede büyümüşsünüz okulunuz ne sevdiğiniz müzik sinema içki bilimum şeyler ne... Tam bir psikoanaliz :P
Derin işler bunlar...
Derin mi sığ mı bilemiyorum ama yaratıcısı 23 yaşında köşeyi döndü. 50 milyona yakın kullanıcısı var ve şirketin sadece %1.6'sı 240 milyon dolar etmekte, biz de mühendis olarak geçinmeye çabalayalım :)Burada, 105 arkadaşın kaç tanesi gerçekten arkadaş veya listeyi şişirmeye gerek var mı sorularına cevap aramak lazım. Yazıda da dediğim gibi farklı aktivitelere ilginiz varsa ve mevcut arkadaş grubunuz bununla alakalı değilse aktivite arkadaşı edinmek için güzel bir sistem. Yok ben çet arkadaşı edinmek için buradayım diyorsanız, benim tarzım değil bu. Haydari yollamak faln gereksiz ama Harun en son ne izlemiş, film hakkında ne düşünmüş bilmek için de yararlı. Yani hayatın her anında olduğu gibi "you gain some, you loose some" kuralı burada da geçerli ;)
Arkadaşlık sitesi derseniz, birbirinin kopyası onlarca site oratlıkta dolaşmakta ve orijinal bir fikir olmadan kolay yoldan köşeyi dönmenin hesapları yapılmakta...
Yorum Gönder