Şu aralar bahsedebileceğim en düzgün konu, son bir haftadır uğraştığım iş: İskoçya-Dundee’de, yerleşmek, şehri tanımak ve bu farklı kültüre uyum göstermek.
İlk anlatacağım şey, az önce bu yazıyı yazmayı üst paragrafın ortasında bırakıp 3 kat aşağı inmeme sebep olarak anlatılmaya hak kazanan yangın sireni. Bu siren neredeyse her gün çalıyor, ama hiç yangın çıkmadı. Her odada yangın sensörleri bulunduğu için, biri sigara içer ya da herhangi bir sebepten bir duman oluşursa hemen siren devreye giriyor. Ardından binanın avlusunda hepsi birbirinden fıstık, cıvıl cıvıl ingiliz-iskoç kızları bekliyor bizi:
- Bacılar ne yapıyorsunuz, alarm bitti gibi? "We're just socializing!". Yimez miyim? Yirim.
Eklemekte fayda var: girdiğimiz her ev ve ofiste, mutlaka yangın söndürme tüpleri ve "FIRE EXIT" yazılı yönergeler eksik değil. Öyle ki, artık bu araçlar mimari dokunun bir parçası olmuş.
Dikkatimi çeken diğer şey, sokaklar her zaman tertemiz ve özenli. Örneğin çöp kutusu olmayan yerlerde izmarit söndürmek için asılı küçük tenekeler var. Köpek pisliklerini atmak için de özel kutular...
Bizim (ben ve birlikte geldiğimiz arkadaşlar) en çok etkilendiğimiz şeyse, her şeyin kurala ve belirlenmiş süreçlere bağlı olması. Bir işyeri, okul ya da resmi kurumla yapacağınız herhangi bir işlem, çok net olarak belli ve herkes için aynısı uygulanıyor. Okula kayıt sırasında, bir adımı atlayıp sonraki adıma geçince, elimdeki belgede o eksik adımın onayını göremeyen memurun şaşkınlığı izlemeye değerdi. "Allahım nasıl olur?" :) Kesinlikle kuralcı insanlar.
Yemeklere gelince, geldiğimizden beri hep mikrodalga için hazır yemeklerden alıyoruz. Hem mutfak malzemelerimizin azlığı, hem de her öğünü en ucuza kurtarma gereği bizi buna itiyor. Fakat bu hazır yemeklerden gına geldi, tez zamanda düzgün bişeyler hazırlayıp yiyeceğim. Tencerede pişsin de, kuru makarnaya bile razıyım.
Et ve sebze olarak, özel şeylerin dışındaki her şey rahatlıkla bulunuyor diyebilirim. Bu özel şeylerin en başında sucuk, izmir bölgesinin otları ve memleketin peynirleri geliyor. Et Türkiye'ye görece oldukça ucuz, domuz eti olağanüstü ucuz. Sebze de aksine pahalı, e adamların memleketinde patatesten başka bişey yetişmiyor neredeyse.
Şimdilik bu kadar, yakında daha doyurucu konularla buluşmak dileğiyle, esen kalın ;)
4 yorum:
Tez zamanda yeni evine alışmanı diliyorum. Sosyalleşme olgusu çok iyiymiş, bizde de zamanında böyle şeyler olsa fena olmazdı hani diyeceğim ama burası Türkiye, orada bol bol sosyalleşirsin umarım.
Etler ucuz demişsin, fiyat ver bakalım dana rosto ne kadar orada ve de buradan daha ucuz orada ne var, ona göre sipariş verelim geleceğin zaman :)
Domuz konusu ne oldu, sorabildin mi medikoya?
resimlere ara vermek yok, makinanı yanından ayırma; madem biz gidemiyoruz oraya resimlerinlen idare edeceğiz. Birkaç ay da olsa gidip yaşamak lazım orada, İngiliz aksanını yerinde dinlemek hoş olur :)
Dört beş tane kocaman domuz pirzolası, yaklaşık 2£ diyebilirim. Ağırlıkları 1 kiloya yaklaşmakla birlikte, kilosu 5-6 liraya geliyor.
Yok, henüz doktora kayıt yaptırmadık. Polis istasyonuna kaydımızı yaptırırken pasaportumuzu da aldılar, ancak önümüzdeki hafta salıdan sonra geri alabileceğiz.
İskoçların aksanları tam anlamıyla korkunç. Yerlilerin tek kelimelerini bile anlamak mümkün değil, zamanla alışacağız bakalım.
Dün telefonum bozuldu, acilen ucuzundan bir telefon almam gerekiyordu. Samsung E250 aldım, 50£. 10£ da illa yeni hat satıyorlar, 60£'a geldi. Hattı saymazsan 125 lira yapıyor ki, Türkiye'de bu telefon 250 lira civarı.
Arkadaş da Nokia 2310 aldı, 20£'a. 50 lira yapıyor :)
senin telefon yaşlanmıştı zaten :P telefonlar ucuz yani :) Ama gel gör ki telefona para harcamayı sevmiyorum. Daha çok daha çok resim istiyoruz :)
Geçen yeni zelanda aksanlı bir filmi altyazısız izlemeye kastım, baya zorladı, iskoç aksanı herhalde ölümdür :) KOnuşma praiği olacak şimdi, ben konuşmaya kalksam kasılır kalırım.
Ben de kasılıyorum :)
Yorum Gönder