7 Ekim 2007 Pazar

Fikrî mülkiyet

Ekşi'de dolanırken, bir entry'e denk geldim. Fikrî mülkiyeti benim için yeni bir açıdan yorumlayarak değişik bir noktaya gelmiş.

Fikrî mülkiyet / saryade

Bence hayli uçuk bir yaklaşım, ama sıradışı bir içeriği olan her düşüncenin üzerinde durulmaya değer olduğunu düşünüyorum.

Ortaçağda buna benzer bir görüş yaygındı, bilim ve sanat insanlarının ürünleri, tanrıdan geldiği kabul edilerek kiliseye ait sayılırdı. Bugün de böyle mi yapmalı? Sırf kapitalistler işin kaymağını yiyor diye, tüm fikir ve zeka ürünleri devlet tekeline mi girmeli?

Bence bu işin ütopyası, fikir insanlarına toplum kaynaklarının devlet eliyle ayrılması, ve uygulamada serbest bırakılmalarıyla olabilir. Ama bu yöntem bile, mücadeleyi azaltacağı için ürünün kalitesinin düşmesine sebep olabilir. En iyisi onları tek başına, kapitalistlerin avuçlarına düşmeleri pahasına tek başına bırakmak.

İflah olmaz bir liberal olmak yolunda ilerliyorum sanırım...

Alakasız da olsa, sözlükten bir alıntıyla bitirelim: (leonardo da vinci / tequila boom boom)
"İyi geçirilmiş bir günün, mutlu bir uyku getirmesi gibi; iyi yaşanmış bir hayat da mutlu bir ölüm getirir." - Leonardo da Vinci

2 yorum:

Yalçın AYDIN dedi ki...

Sanat konusunda ilgim odluğundan ve gelecekte o ya da bu şekilde bu alana girmeye niyetim olduğundan sanat tarafından olaya bakışımı belirteyim ben de. Bilirsiniz, sanat için sanat mı yoksa toplum için sanat mı gibi bir tartışma konusu vardır. Bana göre sanatçı bunların ikisi için de sanat yapmaz yapmamalıdır. Sanatı yapmanızı sağlayan dürtü dışarıdan değil sizin içinizden gelmelidir, sizi siz yönlendirmeli ve bir nevi benliğinizi eserinize katmalısınız, zaten ancak bu şekilde kendinize ait bir tarz yaratıp size özgü bir duruş sergileyebilirsiniz.

Sanat sanatçının kendisi içindir ki bu sayede varolur, kendini tatmin eder. Tabii ki de dışarıdan gelen olumlu tepkilerle egosunu tatmin eder ve çalışmalarına devam etmek için ayrıca itici bir güç edinmiş olur ama beğenilmesi çok dagerekli değildir çünkü ilk başta kendini tatmin etmelidir. Bu durumda sanat eserinin topluma da katkısı olabilir ki felsefi bir konudur buraya çok girmek istemiyorum. Eğer sanat eserlerinden toplum yararlanıyor, toplumun gelişimine olumlu katlı sağlıyorsa bu durumda devletin sanatçıya destek olması beklenebilir ama toplumun pek de takmadığı bir sanatçı için devletin destek olması beklenemez. Kaldı ki bu devirde kaç devlet sosyal devlet olmanın gereklerini yerine getiriyor ki sanatçıya destek olsun.

Korsan konusunda ise farklı görüşlerim var ki bu apayrı bir konu olur, başka bir yazıya artık :)

Ahmet Kalkan dedi ki...

Ekşideki yazıyı ben de okudum. Esasında bu yazıda söylenen hiç bir şey yeni değil. Hepimizde behsedilen şeyin neye uyduğunu az çok biliyoruz. Burnumuza hafif bir komünizm kokusu geliyor, biraz da kollektivizm.

BİLİMDE KOLLEKTİVİZM

Bilimin temel özelliklerinden biri kollektivist olmasıdır. Birikimli ilerler, yeni fikirler eskilerinin üzerine inşa edilir. Yine yeni buluşlarda eskilerinin ışığında yapılır. Takdir edersiniz ki tüm bunların olabilmesi için eski buluşların, fikirlerin açık bir biçimde paylaşılması gerekir. Tabii ki birikimli ilerleyen bir şeyin de sadece bir kişiye ait olması gibi bir şey söz konusu olamaz. Çünkü bu kişi kendinden önce yaşamışların fikirlerini ve buldukları araç, gereçleri kullanmıştır(onların telif hakkını öderse ayrı konu tabii :). Bu aynen beş katlı bir binada oturan insanlardan zemin katına sahip olanın veya dördüncü katında oturanın bu bina benim diyemeyeceğine benzer.

KISA AMA ÖZ

Sanayi devrimiyle birlikte kapitalist çağın kapısı aralanırken yeni bir düzen kuruldu. Kar, kar, kar. Çıkar, çıkar, çıkar gibi deyişler bu çağın mihenk taşlarını oluşturdu. Bilimin, fikri üretimin insanlığın ortak paydası olduğunu bilen kişiler yeni dünya düzeni ve kendi çıkarları doğrultusunda yavaş yavaş eski değerleri terk ve göz ardı etmeye başladılar. Kendilerine adeta yedirilerek öğretilen bu kavramları, değerleri unutturdular. Derken yıllar geçti, köprü altından çok sular ama hep pis sular aktı, sistem kaptializm adı altında kemikleşti.

Sonuçlarını ise bugün görmekteyiz ve görmeye devam edeceğiz.